25 Ekim 2017 Çarşamba

Patlayan Balonlar


Artık subjektif bir yorumdan öte bir gerçek olarak görünüyor ki ,  durum aslında tam da planlandığı ,kurgulandığı ve de  istenildiği seklinde ilerliyor , yürüyor hatta  tıkır tıkır işliyor ..

Ve de yine görünen o  ki  bir don biçilmiş bize ve bizim de biçilen bu donu  giymemiz  zaruri . Ya seve ya da … Her neyse !

Bu don giyilmiş rollerde , kimin hangi görevde olması , ona verileni yerine getirmesi dışında herhangi bir çıkıntıya , itiraza  hele ki başkaldırıya  asla izin yok .

Olası  her kurgu durum  için rollere uygun oyuncular da seçilmiş  ve rol dağılımları da  yapılmış . Sen  başkan , sen soytarı , sen yalaka , sen  sözde başkaldıran asi , sen  hain , sen kahraman diye diye  …

 Yalnız çokta uzun süre bazı durağan ve aksiyondan uzak rollerde ki  aynı  oyuncuların varlığı, ya da başarısız oyunculukları   seyirciyi monotonluğa itip, sıkılıp dikkatlerini dağıtmalarına ,  farklı arayışlara yönelmelerine   , asıl büyük tehlike olarak da  salonu terk etme duygusuna kapılıp ,  uyanışlarına sebep  olabileceğinden korkuyla olsa gerek ,  arada bazı oyuncuları ve rolleri  bazen büyük, bazen de minik dokunuşlarla  değiştiriyorlardı zamanı geldikçe .

Etkisi mi ? Etkisine gelince  “Pat , pat , pat  .  “ etki yalnızca bir balonun patlamasından çıkan ses kadar , hepsi bu …

Bu gerek gördükleri  hal ve durumlarında ki eylemler  o kadar açık seçik bir yöntemle  yapılıyordu ki ,  talebi yapması  gerekene bile fırsat bırakmadan her şeyi  kendileri uyguluyorlardı  . Yani kurgu o kadar aleniydi  ki ,  baş  rol ,  yardımcı roller  ya da fügüranlıkların hepsi bu programa göre  kurgulanıp yönetiliyordu  ...

Bu nedenledir ki  ben bu oyuna “Patlak Balonlar  adini verdim  .   Gün geçmiyordu ki bir balon paylamaya görsün .

İnsanların büyük çoğunluğu ise  bu esnada onlara  verilen seyirci rolünde ki görevleri  için koltuklarımıza gömülmüş olup biteni bir aksiyon filmi edasıyla  “güya” pür dikkat izleyip  ,  bilip bilmeden ama bolca , çokça ve istedikleri içerik ve mahiyete uygun yorumluyor , yorumluyor , sonu gelmez bir şekilde  ha bire yorumluyordu …

Bu durumda ben  ,  tüm çıplaklığına  rağmen bu  durumu afiyetle yiyen  seyircilere  acı bir afiyet olsun diyor ve yemeğin üstüne GDOsu ile oynanmış  mısırlardan üretilen şuruplarla  tatlandırılmış  kaymaklı beyaz ekmek kadayıfı ısmarlayıp , sonrasında daha fazla dayanamayıp  lavobaya koşuyor , bir güzel kusup , sonrasında krozete kendimi atıyor ve de üzerime  sifonu çekiyor ve karanlık dehlizlerde gözden kayboluyorum  ...

Hikaye burada bitiyor . Ve hikayeyi George Orwell’e ithaf ediyorum .


Sonrasında mı ne olduğunu merak ediyorsunuz  ?

Sabah uyandığımda  yeni günde kendimi seyirci koltuğuna oturmuş ,arınmış, temizlenmiş ,  huzur içinde ,  önüme konulanı tüketen, gösterileni izleyen, söyleneni dinleyen, buyrulanı  yapan , o şanslılardan  biri olarak buluyorum . Şimdi ki asli görevim balon şişirmek ... Eeee maaşıda  dolgun ,rahat bir iş , kafam da pek rahat , gerisi kimin umurunda ...

Şimdi belki aklım kıt ama huzurum bol !


AA


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder