18 Şubat 2017 Cumartesi

2017 Oscar'lar için birkaç yorum

Önce bir ön yorum :  La la Land dışındaki tüm en iyi film adaylarını izledim .  Bu sene OSCAR komitesi " zenci  filimleri" seçkisi sunuyor gibi . Esasında  günah çıkarma gibi mi algılamak lazım . Yani ırk ayrımına sıkı bir mesaj mı desek, ya da Trump 'u mu sevmediler , her ne olursa olsun  Moonlight , Fences , Hidden Figuers  zenci  kahramanlar ve hayatlarının farklı içeriklerini sunuyor . Lion'da da  Hintli bir gencin hikayesi ayrıca  ilgi çekici  bir seçim .  Bunun yanı sıra genel anlamda  yapıtlar  , Amerikanın arka sokaklarında ya da taşrasında ki  sıradan hayatlara odaklı konular ve sıradan insan hikayeleri gibi .  La la  land   bunların dışında kalıyor   , Arrival zaten bir bilim kurgu ..


En iyi Film Adayları

Arrival   :  Vasat bir  bilim kurgu fantastic film . Çok tarzım olmayan bir  konu , ama dil bilimi  ve bir bilim insanını işin içine sokmuş olmaları senaryo ve kurgu olarak hoşuma gitti .  Ama flim boyunca  bunun dışında ilginç bir şey yok . Dili çözme konusu çok hızlı gelişiyor ve anlaşılmıyor .  Oscar  alırsa  çok ciddi süpriz olur . Hiç  şans vermiyorum

Fences : Danzel Washington , hem yönetmiş hem oynamış , filim neredeyse bir  tiyatro oyunu gibi  aynı  ortamda  başlıyor ve bitiyor . Amerikan alt sınıfının günlük ve sıradan hayatlarından bir kesit . Psikolojik ögeler var .  Danzel Wasgington tek başına oynuyor nedeyse, sonlarda  eşi rolündeki kadın oyuncu (Viola Davis) da  kısa da olsa büyük oynuyor ama ... İlk 30 dakika sanırım 20 dk'da  sürekli  D.W'nin dialogları var, makine edasıyla konuşuyor ve oynuyor , etkileyici bir performans .  Gayet tabii ki bu da başarılı bir oyunculuk olarak öne çıkıyor .  Oscar alacağını sanmıyorum ama . D.Washington en iyi erkek oyuncu favorilerimden biri , Oscar bence ona gitmeli ...

Hacksaw Ridge  : Bu yıl Oscar filimleri içinde iki ilginç kahraman dikkat çekiyor . Onalardan birincisi bu filmdeki esas çocuk ( Diğeri Moonlight) . Bir de  gerçek hikayeden alınma  . Silah kullanmayı reddeden bir askerin ikinci dünya savaşında  Japonya ya karşı savaşması .  Hikaye çok etkleyici tabi .  Kahramanlık da etkileyici . Genç.oyuncu fena değil ama - hatta adayda göstermişler - bence Oscar'lık oynamıyor .  Bir Amerikan kahramanlığı olduğu için süpriz yapıp Oscar veriler mi bilmem ama , alabilir .  La la land yönetmeni almazsa Mel Gibson belki  bu filmle en iyi yönetmenliği alabilir kim bilir ?

Hell or High Water : Sıradan bir arka sokak hikayesi, ama şahane sıcak ve sempatik bir hikaye , hem de action ve şiddet içermesine rağmen  .  Şahsen benim adaylar arasında  en çok ilgimi çeken film bu oldu . Oyunculuklarda başarılı . Jeff Bridges 'de dolayısı ile  en iyi yardımcı oyuncu adayım . Bana kalsa en iyi film  Oscar'ını da bu  veririm ama , Oscar ne yapar bilemem

Hidden Figures :  Hell of High Water  , olmayacaksa  Oscar 'ı bu filimin almasını isterim . Zenci ırk ayrımcılığını yine gerçek bir hikaye ve konuyla anlatan bu filmin hikayesi ve özellikle  üç zenci bilim kadını oynayan oyuncuların başarısı kurgu ve enerji filmi açıkçası çok sempatik kılıyor .  Kevin Costner'i bile sallamış ablalar  . Şahane bir üçlü oyunculuk enerjisi var . Bu yüzden Oscar'ı üçe bölemeyecekleri için  elleri boş kalacak ama , takdiri hak ediyorlar.

La La Land :  Bu tip filmleri izleyemiyorum , tarzım değil yine de deneyeceğim şansımı . Bu yüzden şimdilik film hakkında yorum yapmayacağım . Yine de şöyle bir baktım . Yorum yapamayacağım ama rekor aday olduğu için bir dünya ödül alacaktır . 

Lion : En iyi uyarlama  senaryoyu kesin alması lazım .  Müthiş bir hikaye ,  etkileyici bir ilk bölüm oyunu , küçük oyuncu gayet başarılı .  Beğendim hatta çok beğendim ve de çokça da  etkilendim ,  ama  en iyi film Oscar'ı olur mu emin olamadım ... Biraz düşündükten sonra dedim ki : Olabilir !

Manchester by the Sea : Amerikan sıradan figürlerinin günlük yaşamından bir kesit .  Bir amca yeğen ilişkisi konusu . Amerikan lokal  hayatına dokunduğu için Oscar formatına uygun . Bana kalırsa vasat bir film . Hiç şans vermiyorum ama , bakış açımız farklı Oscar'la ne de olsa  ...

Moonlight : Zenci filmlerinin en ilginç ve uç hikayesi olan filmi bu . Eşcinsel bir zenci kahramanın iç dünyasını , çelişki ve çekişmelerini konu alıyor . İlgi çekici bulunmuş olabilir bir kısım izleyici tarafından ama bana vasat geldi .  Kahramanın lise öğrencisi dönemini onayan oyuncu başarılıydı .  Ben Oscar vermem , alırsa da tuhafıma gider doğrusu .

Benim En İyi Film Ödülüm ( Aylak Adam Heykeli Yani ) : CAPTAN FANTASTIC .: Amerikan sistemine ve genel anlamda dünyadaki sisteme, yani kapitalizme  ciddi bir  başkaldırı , aynı zamanda alternatif  ve alt kültür hikayesi ile şahane bir film . Viggo Mortensen   en iyi erkek oyuncu adayı . Bence  O o kadar da oynamıyor , ama özellikle  çocuk ve genç oyuncuların hepsi şahane ve etkileyiciler ki filmi başarılı kılanlardan biri de bence bu .

Diğer birkaç başlıkla ilgili tahminlerimde şöyle :

En iyi Yönetmen :  Mel Gibson - Hacksaw Ridge  ya da  Damien Chazelle - La La Land
En iyi Erkek Oyuncu :  Densel Washington - Fences
En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu :  Jeff Bridges - Hell on Hight Water
En iyi Yardımcı Kadın Oyuncu : Viola Davis, Fences


En iyi Kadın Oyuncu : Bu aday filimleri izlemedim yorum yapamayacağım ...

Aylak Adam 
17 Şubat 2017

13 Şubat 2017 Pazartesi

Kırk kez söylersen olur derler . O halde olsun !

40  KEZ " YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ , SAVAŞA HAYIR !"

Kişisel bir tavır olarak sosyal medya hesabımdan KIRK GÜN  "YURTTA BARIŞ , DÜNYADA BARIŞ . SAVAŞA HAYIR !" mesajı vermek istedim . Ve bu gün bunu sonlandırıyorum ! ( 40 kere söylersen olur  derler ya adam olan için,  işte o yüzden  )

Neden şuydu:Öncelikle bir asker olan  dünya çapında büyük savaşlarda bulunmuş büyük Mustafa Kemal Atatürk bunu samimiyetle ve bir düstur olarak  söylemişti . Ve güncelinde her geçen gün bizi girdabına alan terör , sonucunda  ölümler , sınır ötesinde ölen , hatta yakılan askerler ve gelecek karanlık günler .... Ve tabi tarihin kayıt altına alındığı günden beri hafızalarımızda olan tüm haksız ve gereksiz SAVAŞLAR !

Taleplerim :
BİR :Tüm bize ait olmayan SAVAŞLARDAN çekilmeli ve BARIŞI aramalıyız
İKİ : Öncelikle, bir birey olarak her birimiz  iç benliğimizde, yani kendimizle olan çekişmeleri , sonra ailemizle ve çevremizle olanları da bırakmalı ya da çözmeli ve SAVAŞmayıp BARIŞmalıyız
ÜÇ :Ait olduğumuz toplulukla SAVAŞmayıp BARIŞmalıyız
DÖRT : Farklı uluslarla sebepsizçe  SAVAŞmayıp BARIŞmalıyız
BEŞ : Topak Ana yani dünyamız ve doğamız ile SAVAŞmayıp BARIŞmalıyız
ALTI : Litaratürümüzde SAVAŞ değil BARIŞı hakim kılmalıyız
YEDİ: SAVAŞ empatisini samimiyetle yapmalıyız ( Yıkılmışlığı , terk edilmişliği , kimsesizliği , kaçmak zorunda olmayı , mülteci olmayı , acıyı vb )
Ve SON ,

HEP BERABER :

" YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ ve SAVAŞA HAYIR " ( 'ı inanarak ve özümseyerek ) haykırmalıyız

AA
Şubat 2017


Not : Savaş karşıtlığı , haksız yere yapılan saldırıda kendini savunma gerekliliği ( nefs-i müdafa) dışında , tüm samimiyetle paylaşılmıştır .


İnsan bir şeyi kırk kere söylerse olurmuş derler .
Derler de ne ederler, ağalar beyler
Bir yankı , bir çığlık , bir haykırış , çok uzuklardan gelen
Geçmiş saatlerden , anlarda ve zamandan

Yanıyorlar iken onlar , yakanlar da birer insan iken
Savaşa ve silaha hayır ! Barış , hemen şimdi ve daima ...




4 Şubat 2017 Cumartesi

Bir Kitap : Doppler - Erlend Loe (YKY)


Modern yaşamdan bıkkınlık , yılgınlık , isyan , kaçış isteği , reddediş veya benzeri duygular her geçen gün dünyanın  çeşitli yerlerinde ki bazı tip insanların ortak bir davranışı haline gelmeye başladı .  Şahsen bende de yok değil . 

Sanırım bunda ki en önemli sebep modern yaşam adı altında bize dayatılan şeylerin doğamıza , benliğimize , eğitimle, tecrübe ve deneyimlerle  edinmiş olduğumuz yeti ve kazanımlar da dahil olmak üzere pek çok şeye ters gelmeye başlamış olması da denilebilir .  Savaşlar , çevre kirliliği , küresel ekonomik oyunlar , bilimin gelişiminin insan hayatına katkısının yanı sıra aynı zamanda onun yaşamını tehdit etmesi gibi birçok etkende , kimi çağımız insanlarını bundan uzaklaşmaya, yeniden başa dönmeye itiyor, ya da ihtiyaç hissettiriyor  .


Kitabın kahramını Doppler de Norveçli ve tam da bu rahatsızlığı yaşayan bir arkadaş ve bir sabah eşini iki çocuğunu da bırakıp  çadırını alıp Oslo’nun yakınlarındaki bir ormana taşınıyor ve orada yaşamaya başlıyor .  Avcı toplayıcı ve takas ekonomisini benimsediğini belirtip adımını atıyor . Tabi macera  beklendiği gibi hiçte kolay olmuyor .  Önce bir anne geyiği bıçağı ile avlıyor ama bir sürpriz olarak yavru geyik Bongo ona sürpriz bir  armağan, ama aynı zamanda arkadaş olarak kalıyor . Bongo’ yu kitapta , hem bir dost hem bir yardımcı hem de mesajlarını vermede aracı olarak kullanıyor . 

Bu arada bu macera tahmin ettiğiniz  gibi ilkel ve yaban bir düzelmede gelişmiyor ,  ara sıra karısı ziyaretine geliyor onu caydırmaya çalışıyor , zaruriyetten ( karısı iş gezisine gidince) mecburen evine dönüp iki çocuğuna zorunlu bakması gerekiyor ,  en büyük takıntısı yağsız süt için veli toplantısında avladığı geyik eti karşılığı takasta  market müdürü ile anlaşıyor , vücudunun enerji ihtiyacı için  Düseldorf isimli ilginç kahramanın- takıntılı bir maket yapıyor ki çok ilginç hikayesi var -  evine girip devasa çikolatayı – çalıyor-  çalmaya çalışırken bu kez  yakalanıyor ama adamla arkadaş oluyor .  Evinde kaldığı bir gece eve giren hırsızı yakalıyor ama onu polise vermek yerine sohbet edip misafir ediyor ,hatta sonrasında arkadaş dahi oluyor ,  ihtiyacı olmayan  DVD Player ve CD ‘leri ona veriyor ( kücük oğlunun takıntısından kurtulmak adına tabi  ) .  İhtiyacı olan bazı malzemeleri geriye vermek kaydıyla gidip yakındaki evlerden çalmayı da göze alıyor . Onu ormanda rahatsız eden Oslo’lu bir sağcıyla hem savaşıyor hem de onu söz ve davranışları ile etkiliyor , sonunda küçük oğlu da dahil olmak üzere bu ekip ormana yerleşiyor.  En sonunda da ,  kocaman bir totem direğini önce yapıp sonra da imza olarak dikiyor ormanına , sonrasında da  başka ormanlara doğru Bongo ve oğlunuda yanına alarak yola çıkıyor …  Kim bilir yolunuz bir gün bir ormana düşerse  , bir adam , bir  geyik ve bir çocuğa rastlarsanız şaşırmayın derim J

Kitabın detayını vermeye çokta gerek yok ,  kitaptaki anlatım gerçekten çok esprili ve eğlenceli ,  keyifli bir anlatımla  yazılmış ve de çevrilmiş .  Hızlıca okunuyor ama ciddi düşündürücü anekdotlarda var . 

Yazar açık ve net  kendisini , ailesi ve en yakınları da dahil, hatta ülkesi Norveç’i bile  ince ve etkileyici ama esprili bir dille şahane eleştiriyor ve tüm bunların çerçevesinde günümüz modern dünyasının dayatmalarına  harika bir gönderme yapıyor .

Kitaptan bası küçük satır araları :

Veli toplantısında  , sıra  kendisine geldiğinde  . Okul müfredatına takas ekonomisinin alınması gerektiğini istiyor . Gençler her şeyi satın almak yerine eşya ve hizmet takasına özendirilmeli . Dünyanın geleceği buna bağlı , dünya insanlara ait değil , insanlar dünyaya ait …”

“ …Orman sakin ve dostanedir …insana hiçbir şekilde güvenilmezken , yaşamını ormanın ellerine hiç tereddüt etmeden bırakabilirsin , çünkü orman dinler ve anlar . Orman yıkmaz, yeniden kurar ve her şeyin büyümesine izin verir , her şeyi anlar , kucaklar …”

İnsanların sorunu şu : Isıız ve büyük bir alanı ( orman vb)  doldurduktan sonra , alan ıssız olmatan çıkıyor . Bakışların nereye dokunacağını insanlar tanımlıyor . İnsanların bakışları neredeyse her zaman diğerlerinin üzerinde . Böylelikle bu dünyada insanların  , insan olmayanlardan daha önemli olduğu yanılsaması yaratılıyor . Irzına geçilmiş bir yanılsama …”

Oğluna gideceği okula dair verdiği öğüt günümüz  eğitim öğretimine ağır ve yerinde bir eleştiri olarak son notum olarak yer alıyor .   Ne kadarda yerli yerinde bir tespit . Heleki ülkemizde .  Eğitim sistemi artık kesinlikle sınırları zorlayan değil , sınırları korumayı bırakın daha da daraltan bir zihniyette  iken Doppler ‘in bu son aforizması ile  yazıyı bitiriyorum ..

“ …Sınırları korumaktansa , sınırları zorlayan bir  okula git…”

Geronimo Yalnızkartal
Şubat 2017- İstanbul