Şarkıya Dair Notlar (*)
“ Bir Şarkı söylendiğinde ve çalındığında beden
kazanır . Bunun da mevcut bedenlere el koyup onlara kısa süreliğine el koyup
yapar . ( ödünç alınan beden ya da tek bir icracıya , icrası grubuna ,
dinleyicilere ait olabilir. Şarkı ödünç alınmış bir bedenden diğerine ,
beklenmedik şekilde akıp gider .Şarkı her seferinde ödünç aldığı bedenin içine
yerleşir .Kendine bedenin iç organlarından bir yer bulur .Bir davulun kulak
zarında , bir kemanın göbeğinde , şarkıcının ya da dinleyicinin , göbeğinde ya
da böğründe … ) Dik tutularak çalınan
kontrabasın bedenine , bir ağzın önünde kuşlar gibi uçuşan , inip kalkan bir
çift elindeki mızıkanın bedenine ya da gümbür gümbür çalan davulcunun gövdesine
. Şarkı tekrar tekrar şarkıcının bedenini ele geçirir. Ardında da şarkıyı
dinleyen , ona mimikleri ile tepki veren , geçmişi hatırlayan ve geleceği hayal
eden dinleyicilerin bedenlerini . Bir şarkı ele geçirdiği bedenlerden farklı
olarak zaman ve mekan içinde sabitlenmiş değildir . Şarkı geçmiş tecrübeleri
anlatır . Söylendiğinde şimdiyi doldur . Hikayelerde aynı şeyi yapar . Ama
şarkıların sadece onlara has bir boyutu vardır . Şarkıyı şimdiyi doldururken
bir taratan da gelecekteki bir dinleyen kulağa ulaşmayı umut eder . İleri
uzanır uzanır uzanır . Bu umut ısrarcı olmasa bence şarkılar var olmazlar .
Şarkılar ileriye uzanır .
Şarkılarıntemposu ,
ölçüsü , içindeki döngü ve tekrarlar
yatay zamanın akışına karşı bir sığınak inşa eder. Bu sığınak içinde gelecek ,
şimdi ve geçmiş birbirlerini teselli edebilir , kışkırtabilir, tiye
alabilir ya da birbirlerine ilham
verebilir .
Günaydın Blues
Blues nasılsın ?
Nasılsın ?
Günaydın Blues
Blues Nasılsın ?
Şöyle bir uğradım
Laflayalım diye
( Bessie Smith )
..
Bütün şarkılarda mesafe
vardır. Şarkı mesaeli değildir ama
malzemelerinden biri mesafedir , tıpkı varlığın herhangi bir grafik imgelerin
malzemelerinden bir olması gibi . Şarkıların ve imgelerin ta başlangıcından beri
böyledir bu .
Bütün şarkılar yolculuklar
dairdir …
Şarkılar akıbetleri ve
geri dönüşleri , karşılaşmaları ve vedaları anlatır . Başka türlü söylersek :
Şarkılar bir yokluğa söylenir . İlhamlarını yokluk vermiştir ve yokluğa hitap
ederler. Aynı zamanda şarkının paylaşılması iel yokluk da paylaşılır ve daha az
kesikin , daha az yalnız , daha az sessiz bir hal alır . Bu asıl yokluğun ,
şarkının birlikte söylenmesi sırasında , hatta söylenmesinin hatırlanması
sırasında “ azalması “ ortak bir zafer duygusu ile yaşanır . Bazen mutedil bir
zaferdir bu , çoğunlukla da örtülü bir zafer .
“Kendimi bir şarkının sıcak kozasına sarıp “ demiş Jonny Cash “ her yere
gidebilirdim ; kimse beni yenemezdi .
Şarkıların özü seste ya
da zihinde değil oranlardadır . Sarıp sarmalamak için takip ederiz onları . Başka
bir mesajın ya da etkileşim biçiminin sunduğundan bu yüzden farklıdır
sundukları . Kendimizi mesajın içinde buluruz . Şarkıyla söylenmeyen gayri
şahsi dünya dışarıda kalır , plasentanın dışında . Bütün şarkılar , içerikleri
ya da söyleyişleri kuvvetle erkeksi olduğundan bile , anaç bir etki yaratır .
Şarkılar bir bağ kurar
, toparlar ve bir araya getirir .Söylenmedikleri zamanlarda bile hazır bulunan
toplanma noktalarıdır onlar . Şarkıların sözleri bir nesri oluşturan
kelimelerden farklıdır . Nesirlerde kelimeler bağımsız faillerdir ;şarkılarda
ise öncelikle ve her şeyden çok anadillerinin mahrem sesleridir . Anlamları her
neyse ona işaret ederler, aynı zamanda o dilde bulunan bütün kelimeleri muhatap
alır ya da onlara doğru akarlar .
Şarkılar nehirler
gibidir. Her biri kendi yatağından akar – yine de hepsi her şeyin çıktığı yer
olan denize ulaşmak için akar . Bir nehrin ağzından dökülen sular uçsuz
bucaksız bir başka yere doğru yola çıkar . Bir şarkının ağzından çıkanlar
içinde benzer bir şey geçerlidir … “
Geronimo’nun notu :
Blues Perişan Kütüphanesine , bu
sayfanın takipçisi – özellikle – müzik dostlarına , içlerinden bu yazar ve
kitabı okumamış olan müzik sevdalılarına
ve de tutkunlarına armağan etmek isterim bu
çok kıymetli alıntıyı .
Bazen bir
şeyleri çok severiz , çok anlamlandırırız çok çokça yönlü ,
biliriz ki tek değil , çok şeydir bunun , bu sevginin sebebi , ama gelin görün ki bir türlü
anlatamayız . Bu yazıyı okurken sayfa diplerini kıvırmaktan canım çıktı . Yakın zamanda kaybettiğimiz , büyük
entelektüel , aydın , sanatçı , yazar John Berger’in
yalnızca yüzdört sayfalık , bir
solukta okunan ve adına layık kitabı “ Hoşbeş”
( Kim bulumuşsa , şahane bir isim olmuş
) içinde ki “Şarkıya Dair Notlar “ başlıklı “ hoşbeş” in de yazarın ; müziği
gerek yaratıcısı , gerek icracısı , gerek dinleyicisi , gerek
arşivleyicisi , gerek paylaşımcısı , gerekse de canlı (konser) tutkunları , hatta belkide hiç dinlemeyeni , ya da anlama, algılama derdinde olmayanı , kısacası tüm faktörleri
ve denklemleri ile bu hem teknik hem , sosyal , hem de sanatsal
içerikleri ile yorumlaması beni hayran
bıraktı . Ve ilgili bölümden bu uzun alıntıyı sizler için oturup
gecenin saat ikisi ile dördü arasında
üşenmedim yazdım ve birazdan da Aptülika’ya yayınlaması için göndereceğim .
Neden müzik
dinlerim , neden kimilerine göre halen dinazor denilen grup ya da şarkıların peşinde koşarım , neden
külüstür bir pikabı olmasına rağmen plak satın alırım, hatta neden yıllarca hiç
pikabım olmadığı halde plaklarım oldu , neden internetten de olsa radyo yayını
yapmaya çalışır da müziği halen paylaşmaya çalışırım , neden yüzlerce kez dinlediğim
kimi şarkılar halen bana her dinlendiğinde farklı hisler verir , neden çok
sevdiğim bir şarkıyı kıskanmak yerinde tam tersi herkes ile paylaşmak isterim ,
neden kimi şarkılar sadece özel
insanları aklıma getirir , neden halen tüm uykusuzluğuma direnerek içinde “ şarkı “ geçtiği için hiç kaybolmayan
heyecan ile bu yazıyı yazmaya çalışırım .
İşte bütün bu zor soruların büyük bölümüne basit ve yalın cevaplar bulduğum için
yukarıdaki alıntıda …
Hepsi bu !
Teşekkürler John Berger . Huzur içinde uyu , yazdıkların bir şarkı tadında akıyor şu anda
zihnimden hiç şüphen olmasın .
Aylak Adam
1 9 Mayıs sabah karşı – 2017
( *) Kitap : Hoşbeş – Yazar: John
Berger - Metis 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder