Modern
yaşamdan bıkkınlık , yılgınlık , isyan , kaçış isteği , reddediş veya benzeri
duygular her geçen gün dünyanın çeşitli
yerlerinde ki bazı tip insanların ortak bir davranışı haline gelmeye başladı
. Şahsen bende de yok değil .
Sanırım
bunda ki en önemli sebep modern yaşam adı altında bize dayatılan şeylerin
doğamıza , benliğimize , eğitimle, tecrübe ve deneyimlerle edinmiş olduğumuz yeti ve kazanımlar da dahil
olmak üzere pek çok şeye ters gelmeye başlamış olması da denilebilir . Savaşlar , çevre kirliliği , küresel ekonomik
oyunlar , bilimin gelişiminin insan hayatına katkısının yanı sıra aynı zamanda
onun yaşamını tehdit etmesi gibi birçok etkende , kimi çağımız insanlarını
bundan uzaklaşmaya, yeniden başa dönmeye itiyor, ya da ihtiyaç hissettiriyor .
Kitabın
kahramını Doppler de Norveçli ve tam da bu rahatsızlığı yaşayan bir arkadaş ve
bir sabah eşini iki çocuğunu da bırakıp
çadırını alıp Oslo’nun yakınlarındaki bir ormana taşınıyor ve orada
yaşamaya başlıyor . Avcı toplayıcı ve takas
ekonomisini benimsediğini belirtip adımını atıyor . Tabi macera beklendiği gibi hiçte kolay olmuyor . Önce bir anne geyiği bıçağı ile avlıyor ama
bir sürpriz olarak yavru geyik Bongo ona sürpriz bir armağan, ama aynı zamanda arkadaş olarak
kalıyor . Bongo’ yu kitapta , hem bir dost hem bir yardımcı hem de mesajlarını
vermede aracı olarak kullanıyor .
Bu
arada bu macera tahmin ettiğiniz gibi ilkel
ve yaban bir düzelmede gelişmiyor , ara sıra
karısı ziyaretine geliyor onu caydırmaya çalışıyor , zaruriyetten ( karısı iş
gezisine gidince) mecburen evine dönüp iki çocuğuna zorunlu bakması gerekiyor
, en büyük takıntısı yağsız süt için
veli toplantısında avladığı geyik eti karşılığı takasta market müdürü ile anlaşıyor , vücudunun enerji
ihtiyacı için Düseldorf isimli ilginç
kahramanın- takıntılı bir maket yapıyor ki çok ilginç hikayesi var - evine girip devasa çikolatayı – çalıyor- çalmaya çalışırken bu kez yakalanıyor ama adamla arkadaş oluyor . Evinde kaldığı bir gece eve giren hırsızı
yakalıyor ama onu polise vermek yerine sohbet edip misafir ediyor ,hatta
sonrasında arkadaş dahi oluyor , ihtiyacı olmayan DVD Player ve CD ‘leri ona veriyor ( kücük
oğlunun takıntısından kurtulmak adına tabi ) .
İhtiyacı olan bazı malzemeleri geriye vermek kaydıyla gidip yakındaki
evlerden çalmayı da göze alıyor . Onu ormanda rahatsız eden Oslo’lu bir
sağcıyla hem savaşıyor hem de onu söz ve davranışları ile etkiliyor , sonunda
küçük oğlu da dahil olmak üzere bu ekip ormana yerleşiyor. En sonunda da , kocaman bir totem direğini önce yapıp sonra
da imza olarak dikiyor ormanına , sonrasında da başka ormanlara doğru Bongo ve oğlunuda yanına
alarak yola çıkıyor … Kim bilir yolunuz
bir gün bir ormana düşerse , bir adam ,
bir geyik ve bir çocuğa rastlarsanız
şaşırmayın derim J
Kitabın
detayını vermeye çokta gerek yok ,
kitaptaki anlatım gerçekten çok esprili ve eğlenceli , keyifli bir anlatımla yazılmış ve de çevrilmiş . Hızlıca okunuyor ama ciddi düşündürücü
anekdotlarda var .
Yazar
açık ve net kendisini , ailesi ve en
yakınları da dahil, hatta ülkesi Norveç’i bile
ince ve etkileyici ama esprili bir dille şahane eleştiriyor ve tüm
bunların çerçevesinde günümüz modern dünyasının dayatmalarına harika bir gönderme yapıyor .
“
Veli toplantısında , sıra kendisine geldiğinde . Okul müfredatına takas ekonomisinin
alınması gerektiğini istiyor . Gençler her şeyi satın almak yerine eşya ve
hizmet takasına özendirilmeli . Dünyanın geleceği buna bağlı , dünya insanlara
ait değil , insanlar dünyaya ait …”
“
…Orman sakin ve dostanedir …insana hiçbir şekilde güvenilmezken , yaşamını
ormanın ellerine hiç tereddüt etmeden bırakabilirsin , çünkü orman dinler ve
anlar . Orman yıkmaz, yeniden kurar ve her şeyin büyümesine izin verir , her
şeyi anlar , kucaklar …”
“
İnsanların sorunu şu : Isıız ve büyük bir alanı ( orman vb) doldurduktan sonra , alan ıssız olmatan
çıkıyor . Bakışların nereye dokunacağını insanlar tanımlıyor . İnsanların
bakışları neredeyse her zaman diğerlerinin üzerinde . Böylelikle bu dünyada insanların , insan olmayanlardan daha önemli olduğu
yanılsaması yaratılıyor . Irzına geçilmiş bir yanılsama …”
Oğluna
gideceği okula dair verdiği öğüt günümüz
eğitim öğretimine ağır ve yerinde bir eleştiri olarak son notum olarak
yer alıyor . Ne kadarda yerli yerinde
bir tespit . Heleki ülkemizde . Eğitim
sistemi artık kesinlikle sınırları zorlayan değil , sınırları korumayı bırakın
daha da daraltan bir zihniyette iken
Doppler ‘in bu son aforizması ile yazıyı
bitiriyorum ..
“
…Sınırları korumaktansa , sınırları zorlayan bir okula git…”
Geronimo Yalnızkartal
Şubat 2017- İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder